Anayasa Taslağı Değerlendirmeleri-5

PARTİLİ CUMHURBAŞKANI

1982 anayasasının 101'inci maddesi "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer." hükmünü ihtiva etmektedir.  TBMM tarafından kabul edilerek halk oylaması sürecinde olan anayasa değişiklik metninde ise "Cumhurbaşkanı seçilen milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer." ifadesi yer almış ve Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisi ile ilişkisinin devam etmesi amaçlanmıştır.

Bu değişiklik karşıtlarınca, Cumhurbaşkanının tarafsızlığı ilkesini ortadan kaldırdığı gerekçesi ile eleştirilmekte ve itiraz edilmektedir.  Peki gerçekten de 1982 Anayasasının Cumhurbaşkanları tarafsız mıdır?

1982 anayasası halk oylaması ile kabul edildikten sonra Türkiye Cumhuriyeti beş kez Cumhurbaşkanı seçmiştir.  Bu beş Cumhurbaşkanının dördü sivil siyasetten gelmiş biri yüksek yargıdan seçilmiştir.


Darbeci bir general özelinde kurgulanan, tezatlıklar manzumesi olan 82 anayasasının "partisiz" bir Cumhurbaşkanı kurgulamasının alametifarikası nedir?  Bu soru önemli bir sorudur çünkü, 82 anayasasının yürütme erkini ikiye bölerek, yetkili ve etkili bir cumhurbaşkanı tasarlaması sıradan bir tercih değildir.  Parlamenter sistemin sembolik Cumhurbaşkanı, 82 anayasasını yazanlar için kafi ve yeterli görülmemiştir.  Anayasayı kaleme alan irade, denge ve fren mekanizması olarak meclis ve yargıyı değil de yürütme organın bir unsuru olan Cumhurbaşkanını önemsemiştir.  

82 anayasasını kaleme alanlar için Cumhurbaşkanı sistemin bekçisidir.   Sivil siyaseti gözetecek, gerektiğinde hizaya sokacak bir makamdır.  Sivil siyasetin içinde var olan siyasetçilerin Cumhurbaşkanı olmayı arzu etmeleri durumunda, "partisiz" olma zorunluluğunun dayatılması da bilinçli bir tercihtir.  Eşyanın tabiatına aykırı bir durum olan "partisiz" siyasetçi fikri, 82 anayasasını kaleme alanlar için çok cazip ve çekici gelmiştir.  Yıllarını siyaset içinde geçiren ve kurdukları parti ile halkın önüne çıkan siyasilerin, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra "partisiz" olmasını beklemek abes ile iştigal etmektir.  Bu nedenle de, 82 Anayasası döneminde  seçilen, yüksek yargıç hariç, tüm Cumhurbaşkanları partili olmaya devam etmiştir.  

Özal ve Demirel Örnekleri


24.04.1991 tarihli Milliyet gazetesinin yanda yer alan haberi, 8. Cumhurbaşkanı Özal'ın partisi ANAP'ın iç işleri ile ne kadar yakın ilgili olduğunu ortaya koymaktadır.  Turgut Özal Cumhurbaşkanlığı'na aday olduğu andan itibaren kendisinden sonraki süreçte partisi ANAP'ın işleyişini şekillendirme amacında olmuştur.  Bu çerçevede, Özal partinin Genel Başkan seçimlerinden, il başkanlarının belirlenmesine kadar birçok konuya müdahil olmuştur.  Özal'ın, bu müdahaleleri destekçileri tarafından siyasetin doğasına uygun ve makul kabul edilirken, rakip ve muhalifleri açısından anayasal suç olarak değerlendirilmiştir.

  

Sadece Özal değil, ondan sonra sivil siyasetten gelerek Cumhurbaşkanı seçilen Süleyman Demirel'de partisi DYP ile yakın ilişkiler içinde olmaktan imtina etmemiştir.  Demirel'de halefi Özal gibi Çankaya Köşküne geçişi sonrası DYP'nin yapılanmasını şekillendirme gayreti içinde olmuştur.  DYP'nin önemli siyasi aktörlerinden olan Hüsamettin Cindoruk 16.01.1997 tarihinde Milliyet gazetesine yer alan haberinde; "DYP'nin 1993 yılındaki kongresinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in isteği üzerine aday olmadım" ifadesine yer verilmiştir. Bu haber ve benzerleri o dönemde çok yaygın şekilde basın yayın organlarında yer almıştır. Demirel özellikle Cumhurbaşkanlığının ilk döneminde partisi üzerinde ki etkinliğini son noktaya kadar kullanmaktan geri durmamıştır. Demirel'in muhaliflerine göre; bu dönemde DYP'liler genel merkezlerinden çok Çankaya Köşkünde zaman geçirmiştirler.  Sonuçta, Özal'ı eleştiren Demirel "partili" olma konusunda Özal'ın gerisine düşmemiştir.  Hatta 28 Şubat sürecinde "partisiz" ve "tarafsız" Cumhurbaşkanı Demirel DYP'den istifa ettirdiği 26 milletvekili ile iktidarı düşürmekten geri durmamıştır.  28 Şubattaki bu tutumunu, "partili" cumhurbaşkanından rahatsızlık duyan kesimlerin memnuniyetle karşılamaları da bizce manidardır. 

Yüksek Mahkeme başkanlığından Cumhurbaşkanlığına geçiş yapan Ahmet Necdet Sezer, Kenan Evren'den sonra 82 anayasasının ruhuna en uygun düşen Cumhurbaşkanı profilidir.  Sonuçta, 1960 askeri darbesi ile başlayan süreçte "zinde güçler" olarak tanımlanan kesimlerin kafalarındaki Cumhurbaşkanı "partisiz", "tarafsız" ama "devlet adamı" özelliklerine sahip olmalıdır.  Bu irade sahiplerine göre, Cumhurbaşkanlığı Milletin değil Devletin temsil edildiği bir makamdır.  Bu tasarıma uygun isimler ise tercihen emekli generaller, bu seçenek gerçekleşmez ise yüksek yargı basta olmak üzere üst düzey bürokratlardır.  

Sonuç olarak sivil kökenli olup partisiz bir Cumhurbaşkanına sahip olmadığımız tarihi bir gerçektir. Buna karşın partisiz Cumhurbaşkanlarımızın ise tarafsızlıkları hep müphem karşılanmıştır. 367 krizinden sonra, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ile Cumhurbaşkanın siyasi kimliği daha da ön plana çıkmıştır. Yönetim sistemini başkanlık olarak tasarlayan Anayasa değişikliğinin Cumhurbaşkanının partili olmasına ilişkin düzenleme yapması da sistemin özüne ve ruhuna uygundur.

Av. Murat Keçeciler


Yorumlar