Zarrab Davası-2


İran - Türkiye Petrol ve Doğalgaz Ticareti





Türkiye - İran tarihsel rekabetin yoğun olduğu iki ülke olmanın yanı sıra, Sünni ve Şii mezhepleri üzerinden de İslami mezhep rekabetinin de merkezinde yer almıştır.  İran’da 1979 senesinde İslam devrimi gerçekleştikten sonra, iki ülke arasında rejim ihracı üzerinden de gerilimli bir süreç yaşanmıştır.  Her iki ülkenin ilişkileri, inişli çıkışlı bir seyir izlemiş olmasına rağmen 1635 yılından bu yana değişmeyen bir sınıra sahip olması da iki ülke ilişkilerinin önemli bir denge noktasına sahip olması açısından önemlidir.

Humeyni devrim gerçekleştikten sonra, Batı ülkelerinin özellikle de ABD'nin yoğun ve sert ekonomik ve mali yaptırımlarına muhatap olmuş bir ülke konumunda olan İran, uzun yıllar boyunca süren bu ambargo düzenine petrol ve doğalgaz kaynaklarının mevcudiyeti ile direnmeyi başarmıştır.

İran, ambargo nedeniyle karbon piyasasında ucuz ürün temin edilebilecek önemli bir üretici konumundadır.  Bu nedenle, Türkiye dahil olmak üzere bir çok ülke ham petrol ve doğalgaz taleplerini İran üzerinden temin etme çabasına girmişlerdir.  

Türkiye 80'li yılların ortasından itibaren İran’dan ham petrol ithalatı yapmıştır.  Türkiye ile İran arasında doğalgaz serüveni ise 1996 yılında Refah-Yol Hükümeti zamanında dönemin Enerji Bakanı Recai Kutan tarafından imzalanan sözleşme ile başlamıştır.  Söz konusu anlaşma çerçevesinde yıllar içinde artan şekilde günümüzde 10 milyar metreküp gaz alımı gerçekleşmektedir.    Söz konusu anlaşmada, Türkiye için gaz alınsın veya alınmasın asgari taahhüt edilen tutarın bedelinin ödenmesi gerekmektedir.  Bu kapsamda,  Türkiye ve İran üç kez milletlerarası tahkime başvurmak zorunda kalmıştır.   

İran'ın Uranyum zenginleştirme programına ilişkin olarak BM ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ''UAEK'' denetçilerinin programa ilişkin denetim ve incelemelerini kısıtlaması ile 2006 yılında BM Güvenlik Konseyi Çin, Rusya, Türkiye ve Brezilyanın olumsuz oyuna rağmen İran'a bir dizi yaptırım kararı almıştır.  9 Haziran 2010 tarihinde BM 1929 nolu kararı ile idari yaptırımların yanı sıra mali yaptırımları da ağırlaştırmıştır.  Bu karar kapsamında; 
- İran’ın yurtdışında nükleer faaliyet yapması yasaklandı. 
- Devletlerin İran’a ağır silahlar satması yasaklandı. 
- Devletler İran’ın balistik füze teknolojisini ele geçirmesini önlemek için uyarıldı. 
- İran’ın mali sistem kapsamında kaçakçılık yapması ve kara para işlemlerine ilişkin derinlemesine incelenmesi istendi. 
- Devletlerden İran’ın mal varlıklarını ve finansal hizmetlerini dondurmaları istendi. 
- Devletlerden, İran ile yaptıkları iş anlaşmalarında, İran’ın nükleer yayılmasını önlemek için ulusal seviyede dikkat ve kısıtlama göstermeleri istendi. 
- Devletlerin İran ile yeni bankacılık ilişkileri kurması yasaklandı.
BM’nin 1929 nolu kararından sonra, ABD 2010 yılında Obama'nın başkanlığı sürecinde IEEPA kapsamında İran'a uygulanan yaptırımların kapsamı genişletilmiş ve Senatodan İran yaptırımlarını genişleten bir dizi yasa çıkartılmıştır.  Söz konusu yasalar çerçevesinde ABD hazine yetkililerine yurt dışı işlemler sebebiyle uygulanacak yaptırımlar genişletilmiştir.  Bu kapsamda HSBC, Barclays Bank PLC, BNP Paribas, ING Bank N.V başta olmak üzere bir dizi bankaya ceza soruşturması açılmaması karşılığında varılan anlaşmalar çerçevesinde para cezaları verilmiştir.

Türkiye, sınır komşusu olan ve kendi milli enerji politikası çerçevesinde 1996 yılından bu yana doğalgaz ithal ettiği İran'dan BM ambargo kurallarına uyumlu olarak mal ve emtia mukabili olarak gaz ithalatı yapmıştır.  Bu kapsamda İran'da Ahmedinejad yönetimi ile Zarrab ve benzeri aracılar İran hükümeti tarafından görevlendirilmiştir.  Bu kapsamda Babek Zencani, Rıza Zarrab ve daha birçok aracı İran hükümeti tarafından ticarete aracılık etmekle vazifelendirilmiş ve Türkiye gibi birçok ülkede faaliyetlere başlamıştır.

İran bu aracılar vasıtasıyla altın ve değerli madenler üzerinden petrol ve doğalgaz ticaretini gerçekleştirme amacına dönük bir çalışma başlatmıştır.  Gerçekten de, BM ambargo kuralları ile OFAC ve diğer Amerikan mevzuatı incelendiğinde altın mukabili olarak gaz veya petrol ticaretini engelleyen açık bir hüküm mevcut değildir.  Hukuken mevcut bir ''loophole'' İran makamları tarafından kendi milli çıkarları amacıyla kullanılmak istenmiştir.  Bu kapsamda, Altın karşılığı ticaret 2013 yılına kadar sorunsuz bir şekilde ilerlemiş ancak OFAC ve Amerikan Hazine yetkilileri bu ticaretten duydukları rahatsızlığı dile getirmişlerdir.  Son olarak OFAC, 10 Ocak 2013 tarihinde yayınladığı ek karar ile  altın ve döviz büroları üzerinden yapılan işlemleri de yasaklı işlem statüsüne aldığını duyurmuştur.  Bu tarihten sonra Türkiye İran ile gıda karşılığı ticaret yapmaya başlamıştır. 2015 yılı sonunda ABD ve BM İran'a ambargoyu gevsetmiş 2016 yılında ise ABD İran'ın SWİFT sistemine dahil olmasına imkan vererek çoğu yaptırımı (teröre destek veren ülke kapsamındaki yaptırımlar devam etmek kaydıyla) uygulamadan kaldırmış veya gevsetmiştir.

Zarrab davasında savcılık makamının suç konusu olarak nitelendirdiği işlemler, Türkiye bankacılık sistemi kullanılarak İran’ın doğalgaz ve petrol ithalat gelirlerini elde etmek üzere OFAC kurallarının ihlal edildiği temeline oturtulmaktadır.  Halkbank yetkilileri ısrarlı bir şekilde dolar bazlı işlem tesis etmediklerini ve Çin, Pakistan, Hindistan ve Türkiye olmak üzere İran’dan gaz ve petrol ticareti yapan ülkelerin ödemeleri Türkiye üzerinden temin edilmiş gözükmektedir. 

New York federal savcılığı tarafından başlatılan soruşturma ve açılan dava da 2010 – 2015 yılları arasındaki işlemlere ilişkin iddialar yer almaktadır.  Dosya kapsamında tüm deliller ve işlemlerin incelenmemiş olması nedeniyle kesin ve kati bir sonuca varmak mümkün olmamak ile birlikte,  süreç incelendiğinde 2013 öncesinde yapılan altın karşılığı ticaretten kaynaklı olarak bir yaptırım veya ceza çıkması olası görülmemektedir.  Ancak, 2013 sonrasında başlayan gıda karşılığı ticarette İran’a ihraç edilen işlemlerde ‘’hayali ihracat’’ tanımlı işlemler olduğuna ilişkin iddialar gündemdedir.  Söz konusu iddiaların ilk kaynağı ise ABD savcılık makamlarından önce Babek Zencani ve ortaklarını yargılayan İran makamlarıdır.  Çünkü İran makamları Babek Zencani ve ortaklarının İran petrol ve doğalgaz gelirlerini ülkeye getirmedikleri sebebiyle idam kararı vermiş durumdadır.    Söz konusu Yargılamada Babek Zencani tarafından kurulan sistem ile kara para aklanmasının yanı sıra hayali işlemler ile milyarlarca dolar (bir kaynağa göre 25 Milyar Dolar) petrol ve doğalgaz gelirinin İran’a gönderilmediği iddialarına dayalı hüküm verilmiştir. 

Türkiye bu süreçte, adım adım izlenecek bir strateji ve planlama geliştirerek öncelikli olarak ABD süren yargılamadan en az hasar ile çıkmaya dönük hukuki adımları atmalıdır.  Sonrasında ise Türkiye’nin İran ile ilişkilerinde gerilim hattı oluşturabilecek iddiaları sağlam ve şeffaf bir şekilde inceleyerek İran-Türkiye ilişkilerinde gerileme sebep verecek bir konuma gelmeden söz konusu iddialara ilişkin İran makamlarını vakti ve zamanı geldiğinde tatmin edecek done ve argümanları geliştirmelidir.  Türk devlet aklı, devlet geleneği ve saygınlığı bunu planlayacak insan gücüne ve planlama becerisine sahiptir.

Yorumlar