Yeni Anayasa Taslağı Değerlendirmeleri -2
Yeni Anayasa Taslağının Hazırlık ve Meclis Sürecinin Değerlendirilmesi
Türkiye, tarihinin en önemli ve gerilimli Anayasa
değişikliği sürecinin içerisindedir. Ak Parti ile
MHP'nin, ortak teklifi olarak TBMM gündemine gelen 18
maddelik yeni anayasa taslağının*, öncüllerinden farklı olarak hükûmet sistemini tamamen değiştirmektedir. Söz konusu değişiklik, 1923 senesinde
parlamenter sistem esasına dayalı olarak kurulan Cumhuriyet tarihindeki hükûmet sistemine yönelik en
köklü ve kapsamlı değişikliği ihtiva etmektedir. Yeni anayasa taslağının bu denli önemli bir içeriğe sahip olması, hazırlık ve kanunlaşma sürecinin irdelenmesini gerekli kılmaktadır.
Anayasaların toplumsal meşruluklarını kazanmaları ve
uzun soluklu olarak uygulanmalarını temin açısından, hazırlık süreçleri ve bu sürecin ne şekilde geliştiği önemlidir. Hazırlık sürecine toplumun tüm katmanlarının katılımının sağlandığı anayasal metinlerin yürürlük süreleri de, toplumsal
uzlaşıya yapacakları katkıları da o denli fazla olacaktır. Bu nedenle, yeni anayasa taslağının hazırlanış sürecinin irdelenmesi önemlidir. Bu amaçla, bu ve devam eden yazımızda yeni anayasa taslağını hazırlık ve meclis sürecini incelemeye gayret göstereceğiz.
Anayasa hukukçularının bir bölümünce, rutin yasama
faaliyetine özgülenmiş olarak seçilmiş olan yasama organı tarafından yeni veya
kapsamlı anayasa değişikliklerinin yapılması doğru değildir. Bu görüşte
olanlar; "Kurucu İktidar"-"Tali İktidar" ayrımından hareket
ederler(1). Bu görüş taraftarlarına göre; tali iktidar, ancak mevcut
anayasal sistemin öngördüğü nisap ve yöntemler ile anayasa değişiliği yapma
yetki ve salahiyetine sahiptir. Tali iktidarın şekil ve usul açısından
sınırlanmasının yanı sıra, 82 Anayasasında olduğu üzere, bazı maddelerin
kesinlikle değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği
şeklindeki ifadeler ile konu ve muhteviyat açısından da sınırlandırıldığı
örnekler mevcuttur (2).
Halk oylaması sürecinde olan yeni anayasa taslağının; yeni bir anayasa olmadığı, sınırlı sayıda madde değiştirildiğinden asli
kurucu iktidara gereksinim duymadığı, o nedenle de bu tartışmalardan azade olduğu ilk
tespit olarak dile getirilmesi yanlış ve hatalı sayılamaz. Ne var ki,
1923 yılından bu yana, (bazı değerlendirmeler de 1876 yılından kabul edilen
Teşkilat-i Esası'den beri) Türk devleti parlamenter sistemle yönetilmiştir (3).
Türkiye Cumhuriyetinin kurucu iktidarı olan İkinci Meclisten bu tarafa, tüm kurucu iktidarlar tarafından benimsenen hükumet sisteminin tali iktidar tarafından değiştirilmesi mümkün müdür? Buna ek olarak,
değişiklik metninin hükûmet sistemini değiştirmesi Anayasanın ilk dört maddesini
dolaylı olarak ihlal anlamına gelir mi? Bu sorular teorik ve pratik açıdan
cevaplanmadan geçilmemesi gereken, önemli ve üstüne düşünülmesi gereken
sorulardır.
82 Anayasasının 4 üncü maddesi "Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez." hükmünü taşımaktadır. Anayasanın 2. inci maddesi cumhuriyetin niteliğini, başlangıç kısmında belirlenen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak belirtmiştir. Başlangıç bölümünde ise "Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;" ifadeleri ile kuvvetler ayrılığının niteliği ve önemine vurgu yapılmıştır.
82 Anayasasının kurucu iktidar konumunda olan darbeci cuntanın, bu düzenlemeler ile ardılı olacak tali iktidarları belli konularda Anayasa değişikliği yapmaktan men ettiği görülmektedir. Peki, bu ilk dört madde ile ilgili sınırlama sadece bu maddelerin kendileriyle mi sınırlıdır? Yoksa, dolaylı olarak bu maddelerin ihlali olacak değişiklikler de bu sınırlamanın içinde midir? İlk dört maddeye doğrudan veya dolaylı olarak aykırı değişiklik yapılamayacağı görüşünde olanlar, 18 maddelik Anayasa değişiklik teklifinin dolaylı olarak ilk dört maddeyi işlevselleştirdiği ve ihlal ettiği iddiasındadırlar(4).
İlk dört maddenin dolaylı olarak değiştirilip değiştirilemeyeceği konusunda Anayasa Mahkemesinin görüşüne ışık tutması açısından, Yüksek Mahkemenin 2008 yılında verdiği karar önemlidir; "Yürürlükteki Anayasamızın öngördüğü düzen, anayasal normlar bütünü ve bu bütünü somutlaştıran ilk üç maddede ortaya çıkan bir anayasal düzendir. Kurucu iktidarın siyasal düzene ilişkin temel tercihi Anayasa'nın ilk üç maddesinde, bunun somut yansımaları ise diğer maddelerde ortaya çıkmaktadır. 4. madde ise ilk üç maddenin güvencesi olma niteliği itibariyle doğal olarak değiştirilmezlik özelliğine sahiptir. Bu durumda Anayasa'nın 4. maddesi dâhil olmak üzere her bir maddede yapılacak değişikliklerin siyasal düzende değişikliklere ve kurucu iktidarın yarattığı anayasal düzende dönüşümlere yol açması mümkündür. O halde Anayasa'nın diğer maddelerinde yapılacak değişikliklerle Anayasa'nın 4. maddesinin yasama organı için çizdiği sınırların aşılma olasılığı göz ardı edilemez. Dolayısıyla Anayasanın ilk üç maddesinde değişiklik öngören veya Anayasa'nın sair maddelerinde yapılan değişikliklerle doğrudan doğruya veya dolaylı olarak aynı sonucu doğuran herhangi bir yasama tasarrufunun da hukuksal geçerlilik kazanması mümkün olmadığından, bu doğrultudaki tekliflerin sayısal yönden Anayasa'ya uygun olması tasarrufun geçersizliğine engel oluşturmayacaktır." (AYM, E: 2008/16; K : 2008/116; K.T. : 5.6.2008, R.G. Tarih-Sayı :22.10.2008-27032).
Anayasa Mahkemesinin yukarıda zikredilen kararı ve konuya ilişkin olarak daha
önce verdiği kararları (61 Anayasası döneminde olanlarda dahil) Mahkemenin
konuya ilişkin geniş bir külliyata sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Mevcut değişikliğin ilk dört maddeyi dolaylı olarak ihlal edip etmediği
konusunun Ana Muhalefet partisi tarafından, Yüksek Mahkemenin gündemine
taşınacağı öngörülmektedir.
Yeni anayasa taslağı metninin, dolaylı olarak ilk dört maddeyi
ihlal edip etmediğine ve tali iktidar konumunda olan meclisin hükûmet sistemi
değişikliği yapıp yapamayacağına ilişkin bu tartışmalar meri hukuk açısından
hiçte yabana atılacak tartışmalar olmamakla birlikte, olması gereken hukuk
açısından ne kadar sağlıklı ve doğrudur aşağıda incelemeye çalışacağız.
1789 Fransız ihtilali sonrasında gelişen ve o
zamandan bu yana Anayasaların meşrutiyet temelini sağlamaya çalışan
kurucu iktidar- tali iktidar ayrımına ilişkin görüşler zamanımıza ne denli
uygun düştüğü önemli bir tartışma konusudur. Halk devrimlerinin yaşandığı
ve akabinde sömürgeciliğin sonlandığı bir zamanın, felsefi ve düşünsel arka
planına sahip bu yaklaşımların, katılımcı demokrasilerin
kurumsallaştığı günümüzde çok da geçerli olduğunu düşünmediğimizi ifade etmek
isteriz. Özellikle, kurucu iktidarların; "Sonradan yaratılmış
hukuk boşluğu ortamında beliren aslî kurucu iktidar ise yeni bir anayasa
yapmak, yeni bir hukuk düzeni kurmak için, önce mevcut anayasayı ortadan
kaldırarak bir hukuk boşluğu yaratır; sonra, bu hukuk boşluğunu yeni bir
anayasa yaparak doldurur. Bu halde yepyeni bir devlet kurulmamakta,
mevcut devletin kuruluşu yenilenmektedir. Bu durumda yapılan
anayasa devletin ilk anayasası değildir. Bu tür hukuk boşluğu, devrim,
hükûmet darbesi, iç savaş gibi durumlardan sonra ortaya çıkar. Bu gibi
durumlardan sonra ortaya çıkan asli kurucu iktidar, önce mevcut siyasal rejimi
yıkar; “anayasayı ilga (abrogation de constitution)” eder; hukuk boşluğu
yaratır. Sonra bu boşluğu yeni bir anayasa yaparak doldurur. Aslî kurucu
iktidar, bu halde yepyeni bir devlet kurmaz; devletin kuruluşunu yeniler;
siyasal rejimi değiştirir"(5) şeklinde kabul edilen genel tanımı ile
kurucu iktidarların illaki ihtilal, darbe vs gibi süreçlerin sonucu ortaya
çıkacağı görüşüne günümüzde katılmak bizce mümkün değildir. Teknolojinin
etkisi ile toplumsal değişimin bu denli hızla geliştiği bir zamanda, devletin
organizasyonu ve temel fonksiyonlarını ile temel hak ve hürriyetlerin
güvencesini belirleyecek Anayasaların baştan sona değiştirilmesi için bir darbenin
gerçekleşmesini beklemek, bizce ahlaki ve hukuki değildir. Günümüzde mehdi
bekler gibi kurucu iktidar beklemenin bir mantığı yoktur.
Cuntacılar Kurucu İktidar Olur Mu? |
18 maddelik yeni anayasa taslağının, "Hükûmet Sistemi"
olarak başkanlık sistemine ilişkin bir tercih yapmasının ilk dört maddenin
ihlali olarak değerlendirmek bizce pek mümkün değildir. Sonuçta rejim ile hükûmet sistemleri birbirlerinden farklı kavramlardır. Başlangıç kısmında
yer alan erkler ayrılığına ilişkin düzenlemenin de değişiklik önerisi ile
zedelendiğini veya ortadan kaldırıldığını söylemek bizce mümkün değildir.
Yürütmenin ve Yasamanın görev ve yetkileri değişiklik metninde ayrı ayrı
gösterilmektedir. Cumhurbaşkanının partili olması ve bu yönüyle yasamayı
kontrol altına alacağına ilişkin endişe ve eleştiriler ise mevcut sistem
açısından da geçerli olan endişe ve eleştirilerdir.
Gelecek yazımızda, yeni anayasa taslağının hazırlanış şekline,
meclisin temsil kapasitesine ve tutuklu vekillerin mevcudiyeti üzerinden
yaşanması muhtemel olası meşruiyet tartışmalarına değinmeye çalışacağız.
Av. Murat Keçeciler
Dipnotlar____________________________________________________________________
(1) detayı için bkz. K.Gözler Asli Kurucu İktidar-Tali Kurucu İktidar
Ayrımı: TBMM Yeni Bir Anayasa Yapabilir mi? http://www.anayasa.gen.tr/tbmm-yeni-anayasa.htm
(2) Gülşah Yalçın Güler, Anayasa Değişiklikleri,
Kurucu İktidarlar ve Meşrutiyet, Sayıştay Dergisi Sayı:66-67, syf:37
(4) CHP'nin muhalefet şerfi, syf:7;
https://www.chp.org.tr/Public/0/Other/Muhalefet%20%C5%9Eerhi1.pdf
(5) K.Gözler age
Yorumlar
Yorum Gönder